Her şey
kabak tatlısı yüzünden oldu. Gerçekten ya. Şimdi siz bana diyorsunuz ki? Ne
alaka, masum kabak tatlısı neye sebep oldu ki? Şöyle anlatıyım, geçenlerde
kabak tatlısı krizim tutunca, birkaç gün boyunca kabakkkk kabakkk diye evde dolandım
durdum, en sonunda baktım kabak tatlısı bana gelmiyor bari ben ona gideyim
diyerek, marketten kabağı aldığım gibi doğru mutfağın yolunu tutup, kısık
ateşte bir güzel kabak tatlısı pişirdim. Akşam yemeğini iple çektim ki,
yemekten sonra kabağı mideye indireyim diye. Neyse lafı uzatmayım efendim,
akşam eşim eve gelince bir baktım ki sürprizzzz… Elinde bir paket, paketin
içinde ne var dersiniz?
Cevap: kabak
tatlısıJ O anda ağlıyım mı, güleyim mi bilemedim valla. Bir yanda benim pişirdiğim kabak tatlısı, öte yanda Ağa Lokantasından paket yaptırılıp, eve getirilen kabak tatlısı. Durum belli olmuştu. Bu haftayı kabak tatlısı haftası ilan ederek, durumu kurtaracaktık.
Derken birkaç gün sonra Löplöpçüler Semih’in Ağa lokantasında yediği ayva tatlısının resmini görünce, dedim ki buraya en son geçen sene gitmiştim, şimdi bir daha gitmek farz olmalı diyerek, yolumuzu Ağa Lokantasına çevirdik. Görüldüğü üzere bir kabak ve ayva tatlısı nelere kadirmiş dimi? J
Öncelikle
kısa bir bilgi, Ağa Lokantası ilk olarak 1920 yılında Beyoğlu’nda açılmış fakat
şuanda orası kapalı, Hadımköy yolu
üzerinde hizmet vermekte.
Bizim açlık
hat safhada olunca, tez elden attık kendimizi lokantanın içine. Akşam yemeği
için gittiğimiz için mekan gayet sakindi hatta tabiri yerindeyse in cin top
oynuyordu. Ama asıl siz burayı hafta içi öğle yemeği vaktinde görün; in cin top
oynamayı bıraksın, mahşer yeri tanımlaması az kalır. Malum Ağa Lokantası
Hadımköy’de olunca, Hadımköy de büyük bir sanayi sitesini bünyesinde
bulundurunca, tüm işadamları, esnaf burada yemekte oluyor haliyle. Zaten Hadımköy’de
nerede yemek yerim diye sorarsanız, ee birazda kalburüstü olsun derseniz, iki
mekan önerilir biri Ağa Lokantası diğeri Kilisli. Nerede kalmıştım, kendimizi attık Ağa Lokantasının içine, mutfağın önünde bulunan cam tezgâhta yemekler sıraya dizilmiş beni ye beni ye der gibi bize bakıyordu. Neler yoktu ki? Sebze yemeği derseniz Pastırmalı kurufasulye, taze fasulye yemeği. Et yemeği derseniz kuzu incik haşlama, tandır, beşamelli tavuk sarma, tas kebabı. Izgara çeşitleri. Birde zeytinyağlılar büfesi vardı ki zeytinyağlı pırasa, tazefasulye, biber dolması, enginar, kereviz çeşitleri vardı. Tezgaha kısa bir göz gezdirme seansından sonra masamıza oturduk.
Tabiî ki başlangıcımızı çorbayla yaptık. Ben kuzu etli çorba isterken, eşim incik haşlamanın suyundan istedi. Kuzu etli çorbanın tadı, tuzu ve terbiyesi gayet güzeldi. İçine konulan kuzu etleri biraz sert olsa da beğendim. En azından etler kokmuyordu. Kaşıklaya kaşıklaya kâsenin sonunu getirdim.
İncik haşlamanın suyu ise çok güzeldi, içine konulan patates ve havuç iyi pişmişti, oldum olası haşlamayı seven biri olarak, içine sıkılan bol limonla ağzımızı tatlandırdık. Gayet başarılıydı. Beğenerek içtik.
Sırada zeytinyağlılar vardı. Zeytinyağlı büfesinden seçtiğimiz zeytinyağlı enginar ve zeytinyağlı taze fasulye tadılıp, mideye indirilmek suretiyle, masadaki yerlerini almışlardı. Tam bir enginar aşığı olan ben, daha fazla beklemeden ve tabiî ki tabaktaki enginarı da bekletmeden, hedefe kilitlendim. Öncelikle enginar iyi pişmişti, ben bol limonlu sevdiğim için biraz limonu eksik geldi, içine konulan garnitürün konserve olmaması, büyük artıydı. Çoğu yer kolaya kaçıp konserve garnitürleri boca ediyorlar, o zaman zeytinyağlı enginar enginarlıktan çıkıyor. Kısacası enginar beğenildi.
İşte şimdi sıra, tadım için sırasını bekleyen zeytinyağlı fasulyedeydi. Kim ne derse desin zeytinyağlılar ne kadar çok soğanla ve şekerle pişirilirse, tadı bir o kadar lezzetli oluyor. Ortadan ikiye kesilen fasulyeler de bol soğanla pişirilmişti, tadı tuzu yerindeydi. Beğenerek bir çırpıda mideye indirdik.
Ana
yemeklerimiz gele dursun masamıza pilavla birlikte kompostomuz geldi. Pirinç
pilavı, tadından ve görüntüsünden öğle vakitlerinde yapılmış ve akşam yemeğinde
de önümüze konulmuş hissiyatı vermekteydi. O yüzden pek fazla beğenmedik.
Komposto ise
beğenilmeyi ve yıldızlı pekiyi hak edecek cinstendi. Zaten Ağa Lokantasına
girdiğimiz vakit, ilk dikkatimizi çeken duvarlarda hatta sehpalarda bulunan
irili ufaklı kavanozlar oldu. İşte bu kavanozlarda aklınıza hangi meyve
gelirse, o meyvenin konservesi hazırlanmıştı. On beş çeşit meyveden yapılan
komposto gerçekten enfesti. İçinde muz, kivi, portakal, böğürtlen, kayısı, üzüm,
armut falan vardı. Valla ne yalan söyleyeyim, bir çırpı da içtik. Hele bu
komposto, yazın olacak ki. Sıcak günlerin ferahlatıcı etkisi büyük olur.
Evet, sıra
geldi ana yemeklere. Ben tercihimi tas kebabından yana kullandım. Tercih olarak
yanına püre değil de, patlıcan beğendi istedim. Patlıcan seven biri olarak, beğendiği
gördüğüm yerde affetmem valla. Etler gayet güzel pişmiş, lokum tadındaydı.
Beğendi ise tam anlamıyla ağzıma layıktı. Bazı yerler de beğendi un kokar, işte
burada öyle değildi. Patlıcan kararmamıştı. Yanına domates ve biber
koymuşlardı. Bence gereksizdi ama hadi neyse.
Diğer
tadımlık ana yemeğimiz kuzu tandırdı. İnce ince kesilmiş kuzu tandır güzel
pişirilmişti. Ama bence löp et olarak sunulsaydı daha mı güzel olurdu? Birde
porsiyonu az gibiydi.
Tuzlu faslı
sona ermişti, yaşasın tatlılar diyerekten bir ayva tatlısı bir de kabak tatlısı
söyledik. Ayva tatlısı, güzel pişmişti
ama açıkçası bana çok şekerli geldi. Ne kadar şekerli olsa da üzerine konulan
kaymak o kadar güzeldi ki tatlının şekerini dengelemişti.
Kabak
tatlısı öyle süslü püslü geldi ki, resimden de anlaşılacağı üzere kabaklar
tabakta görünmüyordu. Bir ara şüphe ettik, kabak nerede diyeJ neyse ki çatalla biraz aralayınca,
kabaklar biz buradayız dediler. Kabak tatlısının üzerine pekmez ve tahin
dökülmüştü. Sosun üzerine de artık Allah ne verdiyse ceviz, fındık, kuş üzümü,
kayısı, antepfıstığı serpmişlerdi. Kabak tatlısı için ne denilebilir ki,
harikaydı.
Gelelim ince
detaylara, efendim yedik, içtik. Mutlu mesut olduk. Yemekler güzeldi. Birkaç
ayrıntıdan bahsetmek gerekirse, masalarda ilk göze çarpan karabiberliğin
içindeki karabiber top halde. Tuzun ise öğütülmemiş halde olmasıydı. Siz
istediğinizde taze bir şekilde çekip, yemeğinize serpebiliyorsunuz. Su şişeleri
ise camdandı. Bu uygulama için tüm restaurantların artık plastikten, cam şişeye
terfi etmelerini diliyorum. Birde unutmadan tabaklar fazlasıyla eskimişti.
Yenilenmesi gerekli diye düşünüyorum. Son olarakta hesap, bütün bu
yediklerimize 98TL hesap ödedik.
Adres:
Akçaburgaz Mah. Alkent 2000 Karşısı No:186 Esenyurt. İstanbul
Telefon:
0212 886 2100 (3 hat)
pınar bu kdrda işkence olmaz ki
YanıtlaSilNe desem ki şimdi, hayat güzel Gökhan uzak rotanın tavsiyeleriyle gezmeye, benim tavsiyelerimle yemeğe devam:)
Sil