Sabahın olmazsa olmazı tabiî ki kahvaltıydı. Bugünde tercihimizi otelden yana kullanmayarak, kendimizi dışarı attık. Soluğu başka bir fırında alarak, bu sefer de farklı bir şeyler aldık. Fırın sabahın köründe açılmış, hamurlar yoğrulup, hazırlanmıştı bile.
Fırında daha çok
bizim minik pizzaları andıran hamur işlerinden vardı. Hamur mayalı ve tadı
hafif tatlıydı. Hamur aynı olup, şekilleri farkıydı. Biz de denemek için tabi ki
biraz da oburluğun verdiği hevesle çerez kıvamında atıştırmak için küçük
çeşitlerden kıymalı, peynirli ve patatesli aldık. Büyük olarakta kavurmalı
yumurtalı ve pastırmalı kaşarlı aldık.
Kavurmalı yumurtalı ise harika bir seçimdi diyebilirim. Şu
yazıyı yazarken, keşke olsa da yesem diye iç geçirmiyor değilim yani.
Kahvaltımızı ettikten sonra Hamra sokaklarında gezinmeye
başladık, hangi ülkeye gidersek gidelim, mutlaka oranın yerel lezzetlerini
keşfetmek için süpermarket arayışına gireriz, burada da kural değişmedi tabii
ki. Başladık market aramaya, ama hayal kırıklığı oldu. Hamra’da çok fazla hatta hiç süpermarkete
rastlamadık desem inanır mısınız? Arka sokaklar da ismini hatırlamadığım bir
market bulunca girdik. Fakat markette pek fazla değişik bir şeye rastlamadık.
Aynıları Türkiye’de de vardı. Abur cubur reyonunda Eti ve Ülker’in ürünlerini
görmek sevindirdi. Onun dışında pek bir şey bulamadık. Bir de daha önce Türkiye’de görmediğim için
değişik gelen bir sistem gördüm. Market iki katlıydı fakat alışveriş yapmak
için zemin kata merdivenle inmek gerekiyordu. Şimdi diyeceksiniz ki, ben
merdivenle indim, market arabası nasıl inecek. Müşteriler merdiveni
kullanırken, alışveriş arabaları da yürüyen merdivenle inip çıkıyorlardı.
Biraz dolanıp, daha önce ziyaret ettiğimiz Refik Hariri’nin
mezarının ve Al Omar Camisinin bulunduğu yere çok yakın olan Beyrut Souk’a
gitmek için yola çıktık. Daha önce önünden geçmiştik fakat geç kalırız
diyerekten gezme fırsatı bulamamıştık.
Beyrut Souk, bence Beyrut’un yüz aklarından biriydi. Büyükçe
bir alana yayılmış olan Beyrut Souk, açık havada alışveriş yapmak sonrasında
oturup bir şeyler yiyip, içmek için
idealdi. Alışveriş düşkünü bayanlar için burası tam bir cennet ama erkekler
için cehennemdi. Lüks mağazaların, mücevher dükkânlarının bulunduğu mağazalar
arasında Türk firması olan Tuvanam’ı görmekte sevindiriciydi. Hemen girişte hangi mağazaların olduğu
tabelayı incelerken buranın sadece mağazalardan ibaret olmadığını ve bünyesinde
süpermarketinde olduğu görmek bizi de haklı olarak sevindirmişti.
Daha önce adını duymadığım TSC Signature adlı market’e
girmek üzere yola koyulduk. Büyükçe bir market olan daha çok Türkiye’deki Macro
marketler tarzında bir yerdi. Kaliteli, pahalı ve organik ürünlerini de olduğu
markette gezmeye başladık.
Alkol reyonu oldukça genişti. Birçok çeşit şarap ve araklar
mevcuttu. Fiyatlara bakarsak şayet, bir şişe arak 13,990 LL, yaklaşık olarak
16TL gibi bir fiyata geliyordu.
Bacardi Breezer
yaklaşık olarak 3TL. Sanırsam Bacardi Breezer’ın Türkiye’de satışı yok. Zaten
satışı olsa da bu kadar ucuza satılacağını sanmıyorum. Markette fotoğraf çekimi
yasak olduğu için fotoğraf arşivimiz bu yüzden biraz az, artık kusura
bakmayacaksınız.
Alkol reyonu dışında
hatrı sayılır bir çeşitliliği olan balık ve peynir reyonu da mevcuttu. Biraz
göz gezdirip, marketten çıktık. Olurda yolunuz düşerse TSC Signature uğramanızı
tavsiye ederim.
Market turumuz sona ermişti ama sırada harika bir lezzet
tadımı vardı. Ortadoğu mutfağının olmazsa olmazı, benim ayılıp bayılarak
yediğim bir lezzet olan falafel’i tatmaya gidiyoruz. Herkes bu basit gibi
görünen lezzeti yapamaz. İşte bizde Faysal’ın mutlaka falafel yiyecekseniz, istikametiniz
Sahyoun olsun deyince, doğru Sahyoun’a ışınlandık. Yalnız burada önemli bir
nokta var. Sahyoun’u ararken siz istersiniz bir tane, Allah veriri iki tane
misali. Karşınıza iki tane falafelci Sahyoun çıkacaktır. İşte önemli olan
hangisini tercih edeceğinizdir. Sağdaki Sahyoun hedefiniz olmalıdır. Zaten
kalabalıktan da anlayacaksınızdır.
Ufacık bir dükkan, tezgahın başında fokur fokur kaynayan,
içi yağ dolu tencere. Usta maharetli ve hızlı manevralarıyla falafelleri
hazırlıyor ve kızgın yağa atıveriyordu. Buraya erken saatlerde gelmek daha
akıllıca çünkü vakit geçtikçe kızgın yağın değişik bir hal alması mümkün. Pek
fazla hijyeni düşünüp, yağı değiştiryorlar mı bilemiyorum. Neyse fazla
beklemeden daldık içeri, dürüm şeklindeki falafelden sipariş verdik.
Usta falafelleri
kızartırken, yan tezgahta ince lavaşın içine maydanoz, nane, turp, domates
konuldu.
Üzerine de bir kepçe tarator sosu döküldü ve falafellerde
dürümdeki yerini aldı.
Sırada tatma vakti. Şanslıyım ki şuana kadar kötü falafel
yemedim. Bunun da tadı harikaydı, yağını fazla içine çekmemişti. Midem bayram
ederek, Sahyoun’dan ayrıldık.
Aslında aklım rakip
firmada da kalmadı değil hani. Onlarınkiyle bunun arasındaki fark ne diye ama
napalım inşallah başka sefere diyerek falafel’e veda ettik.
Sıradaki diğer bir lezzet durağımız ise ismi biraz vahşi
gelse de Barbar. Burası restauranttan ziyade, bizdeki fast food ya da büfe
tarzı yerlere çok benziyor. Her daim kalabalık, her daim bir uğultu ve yemekle
cebelleşen insan manzarasıyla dolu. Yemekler ucuz olduğu için genellikle yerel
halk burada yemek yiyor. Bir de buradaki tüm yemekler helal yani gönül
rahatlığıyla et ürünlerini tüketebilirsiniz. Bizde kusur kalmayalım bari
diyerek içeriye süzülüverdik. İçeri girer girmez bizi kocaman bir tezgah ve
arkasında hem et hem de tavuktan oluşan dönerler karşıladı.
Hemen boş bir masa
bularak oturduk. Menüde epey bir çeşit
vardı. Pizza, sandwich, sıcak ve soğuk meze çeşitleri, kebap. Ayrıca menüde her
yemeğin içinde ne olduğu yazmışlar yanına da vejetaryen ya da acıdır diye
uyarılar koymuşlardı. Her zaman ki gibi masaya ilk önce ekmek yerine lavaş,
söğüş olarak turşu, soğan ve naneden oluşan salatamız geldi.
Masaya getirilen yoğurdun tadı biraz değişikti, kokusu falan
normaldi ama tadı değişikti. Damakta yoğurdun içine katı yağ karıştırılmış gibi
bir tat bıraktı.
Bizde ki fast food mekânlarında yemekler, nasıl tepsiyle servis
ediliyorsa burada da yemekhane usulü olan tepsiler de yemekler servis
ediliyordu. Ben kendi adıma girişteki dönerlerin kokusuna ve aşkına döner yahut
yerel adıyla Shawarma lamb söyledim. Tabağın her bölmesi doluydu. Bir bölme de
salata olarak domates, turşu nane ve ince kıyılmış maydanoz. Lahana salatası, humus
ve tarator sos, patates kızartması ve lavaşla birlikte sunulan döner vardı. Dönerin
içinde tek tük yağ parçaları bulunsa da, tadı fena değildi. Tabii ki bizim
yaprak döner gibi olmasa da hızlı atıştırmak ve doymak için güzeldi.
Diğer bir yemeğimiz patlıcan kebaptı. Tabak bayağı bir süslü
püslü gelmişti. Ama tadı olmamıştı. Terletmeden getirilen köz patlıcanlar,
kabuğundan ayrılmadığı için yemek biraz zordu. O yüzden patlıcan kebabının
patlıcanı sınıfta kaldı, köftesi sınıfı geçti diyebilirim.
Bu yediklerimize
ilave olarak bir sprite ve bir coca cola içerek, 40TL gibi bir hesap ödedik.
Son olarak bir şeyi hatırlatmak isterim, taksiye ihtiyacınız
olduğu zaman sokaktan taksi çevirmek yerine, otelinizden taksi çağırmasını rica
ederseniz daha mantıklı. Çünkü duraktan gelen taksiciler yer ve yol bulma
bakımından daha profesyonel, taksi ücretleri de aynı. En azından yolda kaybolma
şansınız olmaz.
Böylelikle bir tatil maceramız daha son bulmuştu. Lezzetli
yemekler yemek ve güzel vakit geçirmek isterseniz, uzun süreli olmasa da hafta
sonu için ideal bir rota Beyrut. Vize istememesi de ayrı bir güzellik, uçakbiletinizi alın ve doğru yola koyulun.
Biz gezdik, yedik ve içtik, sizlere de tavsiye ederim.
Sahyoun Falafel
Adres: Damascus Road Ras-El Nabeh
Charlie Taxi: +961 1 285710
Günlük tur için taksi: +961 7 0809337
Pınar, yemekler süper gözüküyor valla, şu saatte hiç iyi olmadı bu yazıyı okumak :)
YanıtlaSil