YAZ'A VEDA, HALKİDİKİ 4.GÜN


Evet, farkındayım mevsim itibarıyla deniz güneş ve kum olayı çoktan bitti hatta sonbahar geldi diyemeden kara kış kapıya dayandı. Halkidiki serisinin sonuna geldik, bu son yazımda eve dönüş yolunda nerelere uğramışız, kısa bir anlatımla geçiş yapmayı planlıyorum ve Halkidiki yazı dizisinin sonuna geliyorum. Öncelikle ilk durağımız olan Komotini veya Türkçe adıyla Gümülcineye istikametimizi çevirdik. Tam bir Türk şehri, eyvah kayboldum mu? Nereye gidelim? Diye tasalanmaya mahal yok çünkü burada hemen hemen herkes Türkçe biliyor. Burada kısa süreli bir duraklama yaptık. Hedefimizde meşhur Kavala kurabiyesi almak için Nedim Pastanesine uğramak var. Gümülcine’de NedimPastanesi’nin 2 şubesi var. Biz şehrin içindeki şubesine girdik.

Nedim pastanesinin geçmişi 1950 yıllarına dayanıyor. Nedim Bey tarafından kurulan pastanede ilk olarak soucouk loukoum denilen lokum üretimi yapılıyor. Fakat günümüzde ürün çeşitlerini fazlalaştırmışlar. Hemen köşe başındaki Nedim Pastanesinin önüne arabamızı park edip, dükkanın içine girdik.

Pastanenin içine girer girmez, çeşitler karşısında şaşırmadım dersem yalan olur. Milli tatlımız baklavanın envai çeşidi tezgahı süslüyordu ve Yunan baklavası olarak karşımızda bize selam çakıyordu. Şekerpare’den baklavaya hatta dilberdudağına kadar şerbetli tatlı vardı. Bana ilginç gelen tatlıların başında ceviz ve susamlı olarak yapılan saray sarması vardı.  Bir iki çeşidini tattım. Tadı nasıldı derseniz? Valla güzel mi güzel ama olaya baklava diye bakarsanız, ıhh ıhh olmamış. Yunanlılar baklavayı çok fazla şerbetli ve ağdalı yapıyorlar ve sanki şerbetini yakmışlarda, karamelize bir tat geliyor insanın ağzına.   

 
 
 
 
 
Tatlı tadımı bitince sırada iddialıyız dedikleri çikolatalar vardı. Çikolata tezgahında bir sürü çeşit vardı. Mutlaka tadına bakın dedikleri Karyoka’yı denedim. İçindeki bitter çikolata ve bütün bademler, ağızda harika bir tat bıraktı. Çikolatanın gramını bilmiyorum ama gayet doyurucuydu diyebilirim.    
 
 
Aynı zamanda buranın Kavala Kurabiyesi’de çok meşhur. Kavala kurabiyesini bilmeyen yoktur herhalde, bizdeki Edirne kurabiyesi ya da bademli kurabiyede diyebiliriz. Bazı yerlerde ay şeklinde yapılan kurabiye burada yuvarlaktı. İçine konulan kavrulmuş badem, bol pudra şekerine bulanmıştı. Gevrek tadıyla harikaydı. Türkiye’deki eşe dosta götürülmek üzere birkaç paket aldık. Bir ve yarım kiloluk paketler halinde satılan Kavala kurabiyesinin kilosu 8.80 Euro.
 
Bunun dışında ülkemizde çokça üretilen ve bizim olduğuna inandığımız ama Yunanlılarında ortak çıktığı sucuk lokumunu tatmadım ama sizin için resmini çektim. Bizde ne kadar çok çeşit varsa, burada da bizzat aynıları vardı.
 
Bu arada hatırlatmakta fayda var. Nedim Pastanesinde kredi kartı geçmiyor. O halde pamuk eller cebe. Biz her Yunanistan seyahati sonrası, yurda dönerken mutlaka Nedim Pastanesine uğrarız. Sizlere de tavsiye ederim.
 
Alışverişimizi yaptıktan sonra karnımız acıkmıştı ve öğle yemeği molası için Aleksandropolis (Dedeağaç) bağlı Makri kasabasına doğru yol aldık. Zeytin ağaçları arasında, sahile doğru yol alarak nihayet Ai Giorgis( Aya Yorgi) Tavernaya geldik. Burasını bir tanıdığımız sayesinde keşfetmiş, yaklaşık 1 sene önce gelip, muazzam lezzetli bir yemek yeyip, yurda dönüş yapmıştık. Öyle ki Edirne’de oturan çoğu aile yakın olmasından ötürü, buraya hafta sonları yemek yemeye geliyorlarmış. Biz gittiğimiz zaman daha çok fazla kişi tarafından keşfedilmemişti. Hafta sonu gelen Türk ailelere karşı, hizmet iyi yapılsın diye civardaki Türk köylerinde oturan, Türk garsonlar bile vardı.
Burayı o kadar sevmiştik ki, yine güzel bir yemek yeme hayalleriyle, dönüş yolunda yemeği burada yemeye karar verdik. Arabamızla Tavernaya yaklaştığımızda acayip bir araba kuyruğu dikkat çekiyordu. Hayırdır inşallah diyerek yol aldık ki, otoparktaki hınca hınç dolusu araba park kavgasıyla bismillah dedik. Zor bela arabayı park ettik ve mekana hızlı bir giriş yaptık.
Sanki bedava yemek var demişler, herkes burada almış soluğu. Aman bir kalabalık ki sorma gitsin. Neyse ki bir masa ayarlandı da oturduk.  Girişimiz harara hürere olmuştu ama masamıza gelen buz gibi rose, keyfimizi yerine getirmişti.
 
Menüye bir göz attıktan sonra ne yiyeceğimize karar verdik.  Menü anlaşılabilirlik açısından sorunsuz çünkü isteyene Türkçe menü veriliyor. Her ne kadar menüde kullanılan Türkçe komik olsa da idare ederdi.
Gelsin mezeler dedik ve başladık beklemeye. Buraya gelen hiç kimse yabancılık çekmezdi zira burası Türk doluydu. Demek ki burası da Türkler tarafından keşfedilmişti. Bağıra bağıra konuşmak bizlere mi mahsus bilmiyorum ama yemek yiyen herkeste ‘ ya böyle ahtapot görmedim’, ‘ vay anası jumbo karides’e bak’ cümleleri havada uçuşuyordu.
Uzun bir süre bekledikten sonra nihayet masaya greek salat geldi. Tek fark üzerine kıtır ekmek konulmuştu.
 
Derken peşinden ahtapot ızgara geldi.  Ahtapotun görüntüsü karşısında biraz şaşkınlık yaşadık.  Uzun süre dışarıda bırakılmış, sıcaktan pörsümüş gibi, yavan bir görüntüsü vardı. Tadı da pek ahım şahım değildi.
 
Yunanistan gezimiz boyunca patates kızartmasına doyduk. Burada adamlar üşenmiyorlar, oturup bir güzel patatesi soyuyorlar ve kızartıyorlar. Maalesef bizde bu adet unutulmaya başladındı, daya dondurulmuşu gitsin. Burada da patates kızartması yedik, farklı olarak üzerine kaşar rendelemişlerdi.
 
Bayılarak yediğimiz hatta az daha parmaklarımızı da yemekten zor kurtardığımız közde patlıcan. Zaten oldum olası patlıcanın her halini çok severim. Fakat bu közde patlıcanın üzerine beyaz peynir ve kaşar rendelemişlerdi. Eriyen kaşar off ki ne offf harikaydı.
 
Ben böyle alt alta yediklerimi yazıyorum ama sanmayın ki bu yemekler hemen soframızda yerlerini aldılar. Yemeklerin gelmesi için epey bir vakit bekledik, haliyle sinir sistemlerimiz fazlasıyla zarar gördü.  Sırada ızgara sübye vardı. Resimde de gördüğünüz üzere sübyenin maşallahı vardı. Bayağı bir iri kıyımdı.  Açıkçası güzel pişirilmesine rağmen eti çok kalın ve sertti.
 
Kabak kızartması vazgeçilmezimizdi. Kıyır kıyır tadıyla harikaydı.
 
Hemen arkasından gelen midye salatası, masada pek bir rağbet görmese de, ben beğenerek yedim.  Haşlanan iç midye, zeytinyağı ve limonla tatlandırılmıştı. Ben sevdim, hatta midye yerken ufak bir sürprizle bile karşılaştım. Eğer sizde resme dikkatli bakarsanız, bu sürprizi görebilirsiniz.*
 
Buraya ilk geldiğimizde midyeli pilav yemiştik ve hastası olmuştuk. Bu seferde söyledik fakat gelen pilav karşısında şaşa kaldık resmen. Pilav lapa halde geldi. Hani aceleye gelmişte, suyunu çektirmemişsin misaliydi. Maalesef beğenmedik.
 
Balık öncesi karides saganaki söyledik. Fakat bekle gelmez, bekle gelmez. Artık sinirlerimiz bozulunca, üstelik garsona da defalarca hatırlatmamıza rağmen bir türlü gelmek bilmeyince, üzerine de siparişler karışınca; balığı da, karidesi de iptal ederek hesabı istedik. 
Açıkçası burada güzel lezzetler tatmak için gelmiştik ama nedense biraz hayal kırıklığı oldu. Bazı yemekleri beğenerek yedik ama bazıları fiyaskoydu. En azından denize karşı şarabımız içerek keyif yaptık. Bu yediklerimize karşılık 4 kişi ödediğimiz ücret 80 Euro.
 
Yemeği yediğimiz gibi oyalanmadan evimize doğru yol aldık. İyikide oyalanmamışız çünkü sınırı geçene kadar ayılıp, bayıldık. 2013 yazını güzel bir Yunanistan seyahati ile sonlandırdık. 2014 yazına kadar elveda Yunanistan diyerek Halkidiki serisine son veriyorum.
Unutmadan sürprizi göremeyenler için açıklama yapayım. Midyenin üzerinde ufak, kırmızı bir yengeç var!

4 yorum:

  1. Offff yemeklerin hepsi de beni benden aldı....

    YanıtlaSil
  2. Merhaba :)
    Uzun zaman oldu; hiç girip bakınmadım bloga derken, çok yanlış bir giriş günü seçmişim :))
    Halkidiki'ye giden arkadaşlarım, istisnasız, yemeklerden övgüyle bahsetmişlerdi. Aslında genel olarak Yunanitan'da lezzet kolay bulunur bir şey gibi.
    Gelecek sezon için kenara notlar almalı :)
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  3. Bu arada kalamar ızgara fotoğrafından sonrasını okumamıştım; şimdi tekrar göz attım da aksilikler yaşamışsınız. Bu "istikrarsızlık" hali her yerde karşımıza çıkmaya hazır sanırım :/ Tat kaçırıyorlar; ama aradan zaman geçince, insan kötü anılarını siliyor sanırım, gezilere dair... (Çok kötü şeyler yaşanmadıkça...)

    YanıtlaSil
  4. 2013'de seriyi ayrı okumuştum, şimdi bu yaz -Ağustos'da düşünüyoruz- gitmek üzere tekrar okudum, zaten burası aklımdaydı. Eline sağlık çok güzel bir dizi. Beni korkutan alfabeleri oldu biraz, Nedim Pastanesi demişsin, Nedim filan okuyamıyorum ben orda :) Umarım ben de yazarım sonrasında :)

    YanıtlaSil

 

TAKİP EDİN!

Flickr


Created with flickr slideshow.

Twitter