Şimdi size desem ki güzel atlar ülkesi ne anlarsınız veya ne
tahmin edersiniz? Yada biraz kopya daha veriyim peri bacası, ıhlara vadisi.
Evet, doğru cevap Kapadokya. Bundan 60 milyon önce lav ve küllerin oluşturduğu
yumuşak tabakaların yağmur ve rüzgârın aşındırmasıyla oluşmuş eşi benzeri
olmayan bir güzelliğe sahip. Her mevsimi
ayrı güzellikte. Kışı ayrı baharı ayrı güzel.
Yıllar önce gitmiştim Kapadokya’ya, bir yer ne kadar değişebilir ki
yıllar sonra demedim, tekrar gitmeye kara verdim. İster uçakla ki artık
Nevşehir’e uçuş var yada arabayla gitmek mümkün.
Kafaya koyduk, planı yaptık ve Kapadokya’ya merhaba dedik.
Öncelikle Kapadokya otelleri arasında seçim yapmak epey zor, konaklama
seçenekleri çok fazla. İster peri bacalarının içine kurulmuş otellerde kalın
ister 5 yıldızlı otelde. Ben tercihimi Ürgüp’te bulunan Burcu Kaya Otel’den
yana kullandım. Biraz otel’den bahsedeyim. Öncelikle otel aile işletmesi. Çok
yıllar önce kendi evleriyken, orijinal halini koruyarak, aynı mimaride bir bina
daha yapmış Ahmet bey ve başlamışlar misafirlerini ağırlamaya. Zaten etrafa
baktığınızda sanki bir mahalle içinde konaklıyormuşsunuz hissi veriyor. Otelin
bir artısı ise yemeklerde kullanılan malzemeler organik. Bizzat kendi
tarlalarında yetiştirdiklerini misafirlerine sunuyorlar. Personel bir o kadar yardımsever ve güler
yüzlü. Kıssadan hisse benden artı puan.
Kapadokya gezimize ilk önce Ihlara vadisinden başladık. Ama
ne vadi. Ihlara beldesinden başlayıp, Selim beldesinde son bulan vadi tam
tamına 14km. Mevsim itibarıyla doğa uyanmış, her yer yemyeşil. Erken saatlerde
gitmek büyük avantaj yoksa kalabalık bir bastırıyor ki, vallahi müze kart ile
geçiş bile kurtaramaz sizi. Güvenlik kapısından geçtikten sonra en tepeden
görünen manzara harika. Yukarıdan güzelmişte bakalım aşağısı nasılmış diyerek, merdivenlere
yöneldik. Ya Allah Bismillah diyerek merdivenlerden inmeye başladım, alt tarafı
yaklaşık 400 basamak inip, çıkacağım canım. Abartmaya hiç gerek yok dimi? Neyse
ki sorunsuz bir inişten sonra aşağıda şırıl şırıl akan ırmak beni karşıladı.
Sonrasında vadi boyunca kiliseler var. Fakat çoğu kilise maalesef harap
durumdaydı. Define avcıları tarafından çalınan freskler yetmezmiş gibi bir de
kilisenin içinde isimler yazılıydı. Gerçekten içler acısı vallahi. Herhalde
tarihi mirasları hor kullanan bizden başka bir millet yoktur. Etrafı gezdikten
sonra yukarıya bir iki diyerek çıktım. İnerken iyi de, çıkarken yerleri
öpecektim ama değdi doğrusu.
Bir sonraki durağımız ise Narlı Göldü. Gerçekten gördüğüm en
güzel krater göllerden biriydi diyebilirim. Narlı Göl’ün olduğu yer termal
bölgesi. Hatta göle yakın bir otelde mevcut. Fakat gözlemlediğim kadarıyla pek
bir albenisi yoktu. Suyun rengi değişik bir yeşil tonu ve etrafı sazlıklarla
çevrili. Tepeden bakmak en iyisi çünkü gölün etrafı balçık halde. Ihlara Vadisi
sonrası mutlaka buraya istikametinizi çevirin. Harika bir fotoğraf molası
vermiş olursunuz.
Kısa bir fotoğraf molası ve göz banyosu sonrası istikametimiz
Kaymaklı Yer altı şehriydi. Müze kartım olunca rahat bir şekilde geçiş yaptım.
Öncelikle kapalı yerlerde kalamayanlar, kalp ve bel, boyun fıtığı olanlar aman
dikkat. Sakın içeri girmeyin zira içerisi bayağı basık ve dar tünellerden
oluşuyor. Yer altı şehri yerin 40mt aşağısında ve 8 kattan oluşuyor. Fakat
şuana kadar sadece 4 katı açılabilmiş. Bende tüm korkularımı bir yana
bırakarak, içeriye girdim. İçerisi gerçekten muazzam, yüzyıllar öncesi nasıl
yapılmış, nasıl yaşanmışlıklar oluşmuş, hayretler içinde kalmamak mümkün değil.
Açılan tüneller o kadar dar ki, bu insanlar buralardan nasıl geçmişler insanın
aklı almıyor gerçekten. Yer altı şehrinde inanın bir insanın yaşaması gereken
tüm alanlar düşünülmüş. Şaraphaneden tutun da mutfağa, masaya kadar. Tarihin
derinliklerine inmek isteyenler mutlaka burayı ziyaret etsin.
Bu kadar gezmeye, inip binmeye bünye dayanır mı? Dayanmaz
tabi. Ayaklarımda derman kalmamış, midem açım diye bağırınca soluğu bir
restorantta almak şart oldu ve Göreme’deki Aydede Restaurant’a acil giriş
yaptık. İçerisi kalabalıktı ve herkes midesinin derdine düşmüştü. Cacık, ezme
salata, patates kroket, beyaz peynirli ezme ve humustan oluşan serpme mezeler
masaya geldi. Hani lezzetleri nasıldı diye sorarsanız, normaldi. Doymak için
yenilebilirdi diyebilirim.
Menüde restauranta özel tandır çorbası vardı. Bakalım
bakalım nasılmış diyerek, bir kaşık salladım kaseye. Aslında bildiğimiz
ezogelin çorbası denilebilir. Bol naneli, hafif acılı sıcak sıcak iyi geldi
vallahi.
Ana yemek olarak beğendili soslu tavuk geldi. Tavuğun
marinesi çok lezzetliydi ve bu sos tavuğu yumuşacık yapmıştı. Yanına konulan
beğendi fazlasıyla suluydu ve süt tadı çok yoğundu. Biraz daha yoğun olsaydı
daha iyi olacaktı diye düşünüyorum. Ama tavuğa laf yok.
Tatlı finali ise kazandibiyle yapıldı. Tam istediğim gibi
üstü yanıktı.
Yemek yedim, karnım doydu. O zaman durmak yok dedim ve
gezmeye devam. İstikamet Üç Güzeller. Aslında çoğumuz bu Üç Güzelleri tanıyoruz
yada aşinayız diyebilirim. Nereden mi? 50 YTL’nin arkasından. Muhteşem
manzarasıyla Kapadokya’nın olmazsa olmazı. Buraya gelipte fotoğraf çekilmeyeni
ayıplıyorlarmış ona göreJ
Üç Güzelleri gördükten sonra başka güzellere bakmak için
yola çıktık. En az peri bacaları kadar bölgenin bir başka güzelliği üzüm
olunca, şarap fabrikalarının varlığı da kaçınılmaz oluyor. Hal böyle olunca
bölgenin en eskilerinden biri olan Turasan Şarap fabrikasının adını da bölge de
duymak mümkün. Ver elini Turasan dedik. Kısa bir gezinti ve anlatım sonrası
sırada en sevdiğim bölüm vardı. Ne demişler önce bilgi sonra tadım dimi ama. Tadım
için mağaza bölümüne geçtik. İlk tadımı
Turasan Emir ile yaptım. Tadı hafif buruk ama güzeldi. Kırmızı olarakta Turasan
Rose’ u denedim. Damakta hafif bir burukluk bırakan aroması zengin bir tadı
vardı. Bölgenin haklı bir gurur kaynağı olan Turasan Şarapçılıktan birkaç şişe
şarap alışverişi yaparak, bir daha görüşmek ümidiyle ayrıldım. Her keseye göre
şarap mevcut. En azından şarap tadımı için uğramanızı tavsiye ederim.
Şaraplarımızı içtik biraz gezelim dedik ve Göreme Açık hava
müzesine gittik. Kapadokya’nın her bir tarafı insanı büyülüyor gerçekten. Bölgenin mutlaka ama mutlaka görülmesi
gereken noktalardan biri burası. Müze kartımın verdiği avantajla, rahatça geçiş
yaptıktan sonra gözümle nereye baksam diye şaşırdım vallahi. Peri bacalarının
içinde bir sürü kilise, çoğu bozulmuş olsa da, insan baktıkça hayretler içinde
kalıyor. Her bir yanı fotoğraf çekilmeye değer nitelikteydi. En sona en güzelini bıraktım Tokalı kilise.
Şuana kadar gördüğüm en bozulmamış ve en güzel kiliseydi desem yalan olmaz
herhalde. Ne yapıp edin mutlaka Tokalı kiliseyi görün, keşke izin verilseydi de
resmini çekebilseydim ama korsan yayın yapamadım maalesef.
Tüm gün gezince akşama hal kalmadı maalesef hani ayaklar da
derman kalmadı desem yeridir herhalde. Hal böyle olunca biraz dinlenip, akşam
yemeği sonrası otelin civarına biraz göz gezdirelim dedik ve ayaklarımız bizi
Ali Baba Cafe’ye götürdü. Ortahisar Kale içinde hatta kalenin dibinde olan bir
aile işletmesi. Gece aydınlatılmasıyla gözü üzerimizden ayrılmayan Kale içinin
dibinde olan bu mekan hemen merdivenlerden çıkar çıkmaz koca bir avluyla
karşıladı bizi. Orijinal taş evinden yapılmış bu mekan güzel havalarda dışarıda
oturma imkanı verse de kışın doğal taş evin içinde oturup, şarap yudumlamakta
ayrı bir keyiftir bence. Taş evin içine girer girmez çeşit çeşit şaraplar beni
karşıladı. Hepsi kendi üretimleri olan, ev tipi diye tabir edebileceğim
şaraplardı. Önce tadım sonra alışveriş. Beğenmezsen alma zorunluluğu yok.
Öncelikle Murat Bey damak tadınızı keşfetmek için kırmızı mı yoksa beyaz mı
yada tatlı severim derseniz o da mevcut diyerek. Bıkmadan usanmadan tüm
şarapların tadına baktırıyor. Öküzgözü, emir favori şaraplar. Bunların yanı
sıra tatlı şarap severlere de karadut, nar ve vişne şaraplarını tavsiye ederim.
Otantik bir ortam da şarabınızı yudumlamak isterseniz tavsiye ederim. Burası
hem yazın hem kışın açık. Gündüz gelirseniz önce Ortahisar Kalesini gezin sonra
da burada ufak bir mola verin derim.
Bugünlük bu kadar, yedik, içtik ve gezerek bugünü bitirdik. Kapadokya’nın ikinci gününde müthiş bir adrenalin ve eğlence var. Demedi demeyin, görüşmek üzere.
Kapadokya 2.gün için tıklayınız.
Kapadokya 2.gün için tıklayınız.
0 yorum:
Yorum Gönder